Şehrin Göbeğinde Bir Getto / Balat -4-

Yazan: Unknown Tarih: 25 Aralık 2014 Perşembe 0 yorum
İnce ince yağan yağmurun ardından bulutların arasında belirdi güneş. Isıtmasa da, aydınlattı Kırmızı Kilise'ye çıkan dar yokuşu. Hemen sol tarafımda çöp yığınlarının altında ezilmiş binlerce yıllık bir saray artığı..
Bir zamanlar Roma İmparatoru'nun yazlığı olan yer şimdi mahallenin çöplüğü. Önümden bir çocuk geçiyor. Elindeki tasmayla evcil hayvanını eve götürmeye çalışıyor. Ama evler,insanlar,hava ve hayat gibi evcil hayvan anlayışı da çok farklı Balat'ta. Cumbalı bir evin el oyması tahta balkonundan yarı beline kadar sarkıp bağıra bağıra annesinin eve çağırdığı Memo'nun tasmayla gezdirdiği küçük sarı bir civciv. Memo eve çıkmak için taş basamakları aşmaya çalışırken bir anda olduğu yerde kaldı. Bir zamanlar Ermeni bir terziye ait olan 4 katlı müstakil evin, şimdi her katı ayrı bir daire olarak kullanılıyor. İlk katın penceresi açılıyor usulca. Önce boğulurcasına bir öksürük sesi geliyor, ardından bir cızırtı kaplıyor sokağı. Memo az önce tırmanmaya çalıştığı yüksek taş basamağa oturuyor, bende hemen yanına çöküyorum. Annesi hala balkondan bağırıyor, fotoğrafını çekmek isterlerse para iste diyor ama Memo'nun umrunda değil, bana dinle diyor. Tahta pencereden  Nat King Cole'un sesi dalga dalga yayılıyor tüm mahalleye. Sonra ince bir sigara dumanı çıkıyor aynı camdan. Ayağa kalkınca görebiliyorum cam kenarında oturan kişiyi. Hafifçe başını eğerek selam veriyor. Vitali bey Balat'ın en eski ve en yaşlı sakinlerinden biri.
Yahudi bir taş tücarrının tek oğlu. Hep el üstünde tutulmuş, pamuklara sarmalanarak büyütülmüş. İtalya'da ,Fransa'da dönemin en iyi okullarında okumuş. Doğduğu topraklara dönünce, Kapalıçarşı'nın hemen yanında babasının atölyesinin başına geçmiş. Ama serde gençlik, gönülde müzisyen olma arzusu var. Gizli gizli yaptığı müzik çalışmaları bir Hanukkah partisinde babası tarafından yakalanmış.Dediğine göre caz müzikte bir dünya markası olacak kadar iyimiş. Ama baba baskısıyla taş atölyesine geri dönmek zorunda kalmış. Şu an 83 yaşında. Hayatını tek bir cümle ile özetliyor. "Pırlantaların, elmasların parıltıları arasında solup gitti yaşamım.Ne ben isteklerimi gerçekleştirip mutlu olabildim, ne de babam tek oğlunu istediği yolda ilerlerken görüp gurur duyabildi" Babası hayatını kaybettikten sonra atölyeyi kapatmış, elinde avcunda ne varsa kendisi gibi önü kesilen ama müzisyen olmak isteyen çocukların eğitimi için harcamış. Geriye bir tek eski gramafonu ve anıları kalmış. Her gün saatlerce plak dinliyor, gerçekleştiremediği hayallerinin izini Nat King Cole'un güçlü sesinde sürüyor.
DEVAMINI OKU...

Şehrin Göbeğinde Bir Getto / Balat -3-

Yazan: Unknown Tarih: 24 Aralık 2014 Çarşamba 0 yorum
MERDİVENLİ YOKUŞUN EN ÜST KISMINDAKİ BASAMAKTA, BALAT'LA ÇARŞAMBA'YI AYIRAN O BÜYÜK TAŞ DUVARIN DİBİNDE OTURUYORUM. BİR ZAMANLAR TAM DA OTURDUĞUM BU NOKTA MAHALLEYİ DIŞ DÜNYAYA BAĞLAYAN NOKTAYDI.
BİZANS'TAN KALMA TAŞ DUVARIN ÖNÜNDE ESKİ SARI BİR TELEFON KULÜBESİ VARDI. DEMİR JETONUN YUVAYA GİRMESİYLE BAZEN HASRET DİNDİ, BAZEN KİMSENİN BİLMEDİĞİ AŞKLAR BİTTİ. YOKUŞUN BAŞLADIĞI YERDE BULUNAN, KIRMIZI KİLİSE YAPILIRKEN ARTAN YANMAZ TUĞLALARDAN İNŞAA EDİLEN EVDE YAŞAYAN İRİS HANIM TÜM BASKI VE ZULME RAĞMEN TERK ETMEDİĞİ TOPRAKLARDAN, ANNE BABASININ DOĞDUĞU TOPRAKLARI BU KULÜBEDEN ARIYOR, GÖÇMEK ZORUNDA KALAN KOMŞULARI VE AKRABALARIYLA ARTIK UNUTMAYA BAŞLADIĞI DİLİ KONUŞARAK ANILARINI TAZELİYORDU.

ŞİMDİ YENİDEN AÇILAN AGORA MEYHANESİNİN BULAŞIKÇISI EKREM'İN DE EN SIK UĞRADIĞI YERDİ BU TELEFON KULUBESİ. HERGÜN AYNI SAATTE BURAYA GELİYOR, BİR ÜST SOKAKTAKİ BEŞ EVLER MAHALLESİ'NDEKİ DİĞER BİR SARI TELEFON KULÜBESİNİ ARIYORDU.  TABİ ORADADA HERGÜN AYNI SAATTE TELEFONUN ÇALMASINI KALBİ PIR PIR EDEREK BEKLEYEN MADİ VARDI. MADİ, YEŞİL GÖZLÜ, UZUN BOYLU GÜZELLİĞİ DİLLERE DESTAN BİR YAHUDİ KIZIYDI. YILLAR BOYU İKİ TELEFON KULÜBESİ ARASINDA SÜRDÜ AŞKLARI. AMA BİR GÜN O TELEFON ÇALMADI.. SONRA Kİ GÜN DE... BİR SONRA Kİ GÜN DE... MADİ ISRARLA BEKLEDİ. EKREM ARAMADI... AİLESİNİN BASKISIYLA MEMLEKETİ SİİRT'TE YAŞAYAN HİÇ GÖRMEDİĞİ BİR KIZLA NİŞANLANMIŞTI. MECBUR GÖÇTÜ GİTTİ GENÇLİĞİNİN GEÇTİĞİ BALAT'TAN. EVLENDİ, ŞEHRİN BAŞKA KARANLIK SOKAKLARINA YERLEŞTİ. MADİ İSE SONUNDA O TELEFON KULÜBESİNİN BAŞINDA BEKLEMEKTEN VAZGEÇTİ. YILLAR SONRA TÜRKİYE'YE TURİST OLARAK GELEN BİR RESSAMLA TANIŞIP, EVLENDİ. ONUNLA BİRLİKTE FRANSA'DA YAŞAMAYA BAŞLADI. EŞİNİN YÖNLENDİRMESİYLE BİRLİKTE RESİM ÇİZMEYE BAŞLADI. İLK SERGİSİNİ DE DAHA ÖNCE HİÇ GİTMEDİĞİ ANAVATANI İSRAİL'DE 1997'DE AÇTI. SERGİ SALONUN GİRİŞİNE DEV BİR TUAL KOYULDU.. SARI BİR TELEFON KULÜBESİNİN RESMİYDİ.  İMZASININ ALTINDA İSE BİR NUMARA YAZIYORDU. O NUMARA YILLAR ÖNCE KALDIRILAN VE EKREM'İN HER GÜN ONU ARADIĞI SARI TELEFON KULÜBESİNİN NUMARASIYDI. ARTIK GERİSİNE KADER Mİ DENİR, KARMA MI DENİR BİLMEM AMA O TABLOYU GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE BİR KOLEKSİYONER ALDI. HATIRALAR DÖNÜP DOLAŞIP YİNE BALAT'A GELDİ. MADİ ŞU AN HAYATTA DEĞİL, EKREM NEREDE YA DA YAŞIYOR MU BİLİNMİYOR AMA İKİSİNİN YILLARA VE YOLLARA MEYDAN OKUYAN AŞKI BALAT'TA BİR SANAT EVİNDE SERGİLENİYOR.
DEVAMINI OKU...

Şehrin Göbeğinde Bir Getto / Balat -2-

Yazan: Unknown Tarih: 22 Aralık 2014 Pazartesi 0 yorum
Beni bu evler ayakta tutuyor. Temeli sağlam, duvarları çatlak, merdivenleri gıcırdayan evler… Daracık koridorlardan geniş odalara açılan ahşap kapılardan geçiyor her gün her dakika ruhum. Her odada yeni bir bedene bürünüyorum. Aslında hep var olan, hep gözümüzün önünde duran ama asla dönüp bakmadığımız, birçoğumuzun bakmaya tenezzül dahi etmediği hayatlara tanıklık ediyorum. Bunca hırpalanmaya, hor görülmeye karşın bu evleri ayakta tutan şey beni de hayata bağlıyor. Bazen içli bir şarkı, bazen bir filmin sahnesi dokunur ya bam teline… Ortada sebep yokken hıçkıra hıçkıra ağlamak istersin. Ağlayınca hem için hem beynin yıkanacak gibi gelir ya... İşte bu sokağa bakarken hissettiğim tam da budur. Arnavut kaldırımlarının arasından süzülen yağmur suları gibi aksa gözyaşları. Temizlese tüm yanlışları, yapılan hataları ve pişmanlıkları.
DEVAMINI OKU...

Şehrin Göbeğinde Bir Getto / Balat -1-

Yazan: Unknown Tarih: 20 Aralık 2014 Cumartesi 0 yorum

Bazen akortu bozuk bir kemanın sesleri titretiyor kırık camları, bazen ucuz parfüm kokuları sarıyor tavan arasındaki tozlu aynanın durduğu odayı.. El emeği göz nuru dantel bir perde aralanıyor ikinci katın penceresinde.. Ürkek 2 göz bakıyor dışarı. Abisine yakalanmamak için hızlıca süzüyor bir zamanlar İstanbul’un en büyük açık hava sinemasının olduğu yıkıntıyı. Her seferinde olmaz dese de dalgalı saçları ile herkesi hipnotize eden o kız da seviyor. Kimselere anlatmasa da, uzun boylu zayıf çocuğun bu köhne mahalleye kendisi için takılıp kaldığına inanıyor. Ee anlat bakalım dediklerinde, bir ev kızının anlatacak neyi olur, ne sırrı olur diyor. Ama her seferinde hissettikleri yüzünü kızartır, uzun boylu zayıf çocuk hislerini anlar diye ödü kopuyor. Tam 30 yıldır derdini dökmek için gelecek deli cesaretini bekliyor.







































































DEVAMINI OKU...

Anne... Duyuyor musun?

Yazan: Unknown Tarih: 17 Aralık 2014 Çarşamba 0 yorum
Seslendiğimde bana bakıyor ama ya ne dediğimi anlamıyor ya da anlasa da cevap veremiyor. 30 seneden sonra farklı dilleri konuşmaya başladık. Annemin kendine has bir dili var artık.Üstelik çoğu zaman o dili anlamam pek mümkün olmuyor. Hani sürekli "annem beni anlamıyor diye dert yanan ergenler vardır ya, annem beni gerçekten anlamıyor.

Başıma her gelen felakette bundan daha kötüsü olamaz dedim. Her seferinde Bilal'in paraları sıfırladığı gibi sıfırladım hayatı. Her seferinde en baştan yeniden başladım. Daha güçlü, daha başarılı da oldum. Ama ne zaman "oldu" desem yine yıkıldı hayat üstüme. Maddi olarak kaybettiklerime hiç üzülmedim, onların ardından hiç ağlamadım,üzülmedim. İyi bir mesleğim var, üstelik şanslı azınlıktanım; mesleğimi seviyorum bir de üstüne bu konuda yetenekliyim. Yani aç kalmam dolayısıyla parayı sıkıntı da yapmam. Ama işim dışında sevdiğim ne varsa uçtu gitti. Mart ayının sert rüzgarları babamı,amcamı, en yakın arkadaşım olan dayımı ve beni ben yapan, bu hayatta önünde eğildiğim tek insanı, dedemi aldı götürdü benden. Daha kötüsü olur mu derken oldu...

Annem de artık sonbaharda dalından kopmak için usulca sallanan bir yaprak gibi. Geçirdiği beyin kanaması ondan anılarını ve birçok yeteneğini benden ise annemi aldı. Çok saçma ama anneme çemkirmeyi bile özledim. Şu an bedeni karşımda ama ne yazık ki karşımda yatan annem değil. Bazen en basit şeyleri bile özlüyorum. Belki de bu yüzden hiç bir fikri olmayacağını bildiğim halde "çantam, gözlüğüm vs nerede" diye klasik evlat sorularını soruyorum. Ancak aslında o artık benim çocuğum. Çünkü artık ne yazık ki o benim elime bakıyor. Şimdi fark ediyorum ki ne sevdiğin insanların ölmesi, ne paranın bitmesi, ne de işsiz kalmak değil... Bir insanın yaşayabileceği en ağır şey annesinin altını bezlemek.






DEVAMINI OKU...

ALL IN ONE BEIRUT

Yazan: Unknown Tarih: 12 Aralık 2014 Cuma 0 yorum
Acı, hasret, umut, mutluluk,öfke ve hayaller... Kahkahalarla gülmek üzereyken bastıran ani ağlama hissi...Bir insanın bünyesinde barındırdığı ne kadar duygu varsa hepsini 11 dakikaya sığdırmış İbrahim Maalouf. Babasını da severim zaten. Ama boynuz kulağı geçeli çok olmuş. 3 tuşla, 300 farklı diyara götürüyor insanı.

Ne zaman sinirli olsam sakinleşmek için bu parçayı dinliyorum. Ne zaman dünya başıma yıkıldı şimdi desem yine bu şarkıyı dinleyip umut filizleri yeşertiyorum aklımda. Bu parça hem faks çeken, hem tarama yapan hem baskı yapan cihazlar gibi all in one yani. Biraz uzun ama tavsiyem 2 kez dinlemeniz. İlkinde sadece görüntülere kilitlenip Lübnan'ın güzelliklerini izleyin, ikincisinde ise İbrahim'in nefesine odaklanın.  ( http://www.youtube.com/watch?v=wpg8jBFaj3c )




DEVAMINI OKU...

Kentsel Dönüşüm Yalanı 3 - Okmeydanı

Yazan: Unknown Tarih: 3 Haziran 2014 Salı 0 yorum
ÖNCE SULUKULE, SONRA FİKİRTEPE VE BALAT.. SIRA ŞİMDİ DE OKMEYDANI'NA GELDİ. NİYE? ÇÜNKÜ DİĞER BÖLGELERDE SÖMÜRÜLECEK ARSA, YOK EDİLECEK KÜLTÜR, SÜRGÜN EDİLECEK İNSAN KALMADI.

KENTSEL DÖNÜŞÜM DENEN MENDEBUR OLAYIN ADINI İLK OLARAK SULUKULE'DE DUYDUK. İNSANLARIN ELİNDEN YOK PAHASINA ALINDI EVLERİ, SONRADA DUDAK UÇUKLATAN RAKAMLARA ZENGİNLERE PEŞKEŞ ÇEKİLDİ. HATTA SULUKULE YIKILMASIN DİYE MAHALLEYE GİDİP EYLEM YAPAN SEZEN AKSU'NUN BİLE, ASLINDA ORANIN HALKINA YARDIM İÇİN DEĞİL, KENDİNE EV BAKMAYA GİTTİĞİ ÇIKTI ORTAYA. ŞİMDİ SURLARIN ARKASINDA, TARİHİ KALINTILARIN ÜSTÜNDE YÜKSELEN O VİLLALARDAN İKİSİNİN TAPUSU CEBİNDE. 


SULUKULELİ AKILLI DAVRANAMADI.. BİRBİRİNE KENETLENMİŞ GİBİ GÖRÜNSELER DE ÇABUK DAĞILDILAR. ARALARINDAKİ HAİNLERİN GAZINA GELİP BİRKAÇI EVİNİ SATINCA ZİNCİR BOZULDU, DİRENİŞ KIRILDI. AMA BALATLI DAHA CEVVAL ÇIKTI. ÖNCE UNESCO'YU DEVREYE SOKTULAR, SONRA KAMUOYU YARATIP BASINI OLAYA DAHİL ETTİLER. VE SONUÇ TAM ANLAMIYLA MÜKEMMELDİ. YIKIM DURDURULDU, AFET ALANI İBARESİ GERİ ÇEKİLDİ VE DAYANIŞMA KAZANDI.

ŞİMDİ YOK EDİLME SIRASI OKMEYDANI'NA GELDİ. FARKINDAYSANIZ HEP MAHALLELERİ, KOMŞULUK İLİŞKİLERİNİN DEVAM ETTİĞİ, İNSANLARIN BİRBİRİNİ SİMA OLARAK DEĞİL, İSİMLERİ İLE TANIDIĞI, KAPILARIN HERKESE AÇIK OLDUĞU YERLERİ YIKMAYA ÇALIŞIYORLAR. ÇÜNKÜ BİRLİKTEN KUVVET DOĞDUĞUNU VE SIRT SIRTA VERDİĞİMİZDE HEP BİZİM KAZANDIĞIMIZI BİLİYORLAR. BİZİ DEV REZİDANSLARDA, SİTELERDE YALNIZLIĞA MAHKUM EDEREK YOK ETMEYE ÇALIŞIYORLAR. BİR DE UTANMADAN YENİ YAPACAĞIMIZ EVLERİ SATIN ALMAK İSTERLERSE İLÇE SAKİNLERİNE ÖNCELİK TANINACAK DİYOR FÖNLÜ AHMET MİSBAH. ULAN BİZ YOKSULUZ YOKSUL... PARAMIZ OLSA EVİN AKAN DAMINI YAPTIRIRIZ, KÖMÜRLÜĞE KIŞ İÇİN KÖMÜR DEPOLARIZ VS. ÖNÜNDEN BİLE GEÇEMEDİĞİMİZ REZİDANSLARI NASIL SATIN ALACAĞIZ. 

ÜSTELİK OKMEYDANI'NDA BİR DE CEPHE DURUMU VAR. MALUM DEVLETİN BASKI VE ZULÜMÜ ARTTIKÇA, OKMEYDANI'NDAKİ DİRENİŞTE ARTIYOR. İSTEDİKLERİ KADAR COPLARI, KALKANLARI, TOMALARI OLSUN; HALKTAN DELİ GİBİ KORKUYORLAR. ÖRGÜTLÜ BİR TOPLULUĞU YIKAMAYACAKLARINI BİLDİKLERİNDEN, MAHALLEYİ YIKARAK İNSANLARI ZAYIFLAŞTIRMAYI PLANLIYORLAR.

TABİ ARSALARIN DEĞERLİ OLMASI, YANDAŞ İNŞAATÇILARIN KAZANDIKLARI MİLYAR DOLARLADAN ALACAKLARI PAYLA DOLACAK AYAKKABI KUTULARI, BAYRAMLARDA GÖNDERİLECEK HARÇLIKLARDA ÖNEMLİ ETKEN. AMA BENCE BURADA; İNSANLARIN BİRLİĞİNİ BOZMAK PARADAN DAHA ÖNEMLİ DEVLET İÇİN.

İSTANBUL'UN DEVRİMCİ SEMTİ YİNE ZULME KARŞI MEŞRU İSYANINI SERGİLEYECEK.UMUDUM O Kİ, BALAT GİBİ OKMEYDANI DA DİRENECEK VE KAZANACAK. ÇÜNKÜ ARTIK YALNIZ DEĞİLLER. SİVİL VİCDAN UYANDI. BALAT'TA, SULUKULE'DE OLDUĞU GİBİ KİMSE SUSMAYACAK.
DEVAMINI OKU...

Babamız Bizi Sevmedi... Çirkiniz...

Yazan: Unknown Tarih: 16 Mart 2014 Pazar 0 yorum
Tam 5 sene kuş gibi uçup gitmiş...Daha dün gibi aklımda her an.. Dağ gibi bir adam 35 kiloluk bedeniyle kucağımdaydı. Hangimiz için daha zordu bilmiyorum.. Eriyip bitmiş bir babayı kucaklamak mı, yoksa eriyip bitmiş bir babanın kucağında durduğu evladının yüzüne bakması mıydı bizi ağlatan.. Dünyanın en yakışıklı adamıydı benim için..İlk aşkım,en büyük aşkım..Üstelik karşılıksız bir aşktı bizimkisi..Kan ve soyadı ortaklığıydı sadece..En iyi okullarda okudum,hep iyi arabalara bindim,şık kıyafetler giyindim.Ama ne güzel kıyafetlerimi gösterecek, ne kep töreninde fotoğraf çektirecek, ne de arabaya atlayıp şöyle bir tur atacak babam olmadı benim.Aslında vardı sureti..Bedeni oralarda bir yerdeydi,arada bir telefon ederdi..Belki bunlar bana yetmedi, belkide beni,benim onu sevdiğim kadar çok sevmesini istedim.İşte bu yüzden biraz mahsun yetiştim..Zamanla derim bir timsah gibi kalınlaştı.Zırhıma değen her şey geri tepti. 5 sene önce bugün duvarlarımı iyice yükselttim.Çünkü babam artık gerçekten yoktu..Yani arada bir de olsa telefon gelmeyecekti. 25 yaşıma kadar hiç görmediğim kadar çok görmüştüm o aşık olduğum yüzü yaşamının son 2 senesinde.Hastane odasında baba kız olmayı başarabildik. O serumlara bağlı yatakta yattı, ben yanındaki tekli koltukta oturdum. Tam 745 gün geçirdik birlikte..Bağlandığı cihazların sesini dindirebilen tek bir şarkı vardı aklımda....Her gün, her dakika tekrarladım... Güle güle baba...Seni affediyorum..


DEVAMINI OKU...

Eşlik Edelim Teyzeye

Yazan: Unknown Tarih: 14 Mart 2014 Cuma 0 yorum
11 Mart sabahı bir anlamda hepimizin uzun zamandır beklediği ama aklımızın ucundan bile geçirmek istemediğimiz; küçücük, umut ve yaşam dolu bir ana kuzusuna yakıştıramadığımız o acıyla uyandık. Berkin artık yoktu..Adını,yüzünü bilmediğimiz ama emri kimden aldığı bütün dünyaca malum olan, robotlaştırılmış,insanlıktan çıkarılmış bir polis tarafından öldürüldü. Anasının koynundan koparıldı Gezi'nin en küçük şehidi.. Tabutunu anaları,kardeşleri,abileri ablaları taşıdı. Arkasında medyanın söylediği gibi on binler değil,milyonlar yürüdü.16 kiloluk en ağır acı yeniden biraraya getirdi herkesi.
Belki de daha önce hiç görülmemiş bir kalabalık toplandı, Berkin için..Erbakan'ın,Özal'ın da cenazesi de çok kalabalıktı.Ama katılanların birçoğu ya kameralara gözükmek zorunda olduğundan, ya bu zatlarla göbek bağı olan dernek ve okulların kaldırdığı otobüslerde yoklama alındığından ya da o partiye oy verdiği için cenazedeydi.Berkin için yürüyenlerin ise hiçbir çıkarı,beklentisi yoktu.Hatta gazlanmayı,sulanmayı,plastik mermi ile taranmayı,yani bir anlamda yaralanmayı, belki ölmeyi bile göze almıştı. İşte bu yüzden; bir özür dilemeyi, 15 yaşında bir bebeği katleden polis hakkında soruşturma açmayı çok görenler kıskandılar.Çünkü kimse sandviç+50 lira alarak,bedava metro ve otobüslerle akmamıştı meydanlara.O kadar kıskandılar ki, photoshopla kalabalıklaştırdıkları miting alanı fotoğrafları yerine, Berkinimiz'in cenaze fotoğraflarını akp miting alanı gibi servis etti çürümüş beyinler. Sağ olsun devlet, katili olduğu bebenin daha cenazesi toprağa girmeden bir de taziye mesajı yolladı toma ve akreplerle. Gün düşmeden karıştı ortalık.Polis saldırdı,evladının arkasından yürüyen halk direndi. Şişli'nin karıştığı anlarda yakıldı barikat ateşi Dolapdere'nin ara sokaklarında.
Barikatın önündeki büyük bir tahtada BERKİN ELVAN BARİKATI yazıyordu.Ardında genç,yaşlı onlarca kişi vardı.Devletin kaska,copa,gaza bürünmüş hali anında saldırdı.Ara sokak bir anda gaza boğuldu.Ciğerimiz Berkin için yanarken, gözlerimiz de biber gazıyla yanmaya başladı. Kara kaşlı çocuk için mi ağlıyorduk yoksa gaz mıydı bizi gözyaşına boğan?!...Her şey birbirine karıştı.. Tam yavaş yavaş geri çekiliyorduk ki, yıkık dökük bir Rum evinin cumbasından, sigara içmekten çatallaşmış bir ses duyuldu. Yaşlı bir teyze tüm gücüyle şarkı söylüyordu polislere doğru. YANIYOR MU YEŞİL KÖŞKÜN LAMBASI YAR... Halimize gülelim mi ağlayalım mı bilemedik. Teyze var gücüyle şarkı söylerken, barikatın arka tarafı da coştu.. Bilenler şarkıya eşlik etmeye başladı, bilmeyenler alkış ve ıslıklarla destekledi.Ön grupsa gaz ve plastik mermiye taşla karşılık veriyordu.Sonra bir gaz fişeği ateşlendi ve Dolapdere'yi saran o şarkının geldiği evin balkonuna girdi.Herkes anında o eve yöneldi, yaşlı teyzenin sesi kesildi.Birkaç genç eve girip çatallaşmış sesi ile bize umut aşılayan kadına yardım etti..Diğerleri ise Dolapdere'nin, kentsel dönüşüm adı altında hırpalanan karanlık sokaklarında izini kaybettirdi.


Müzeyyen Senar'ın berrak sesi ile hafızama kazınan "Yeşil Köşkün" lambası hala yanıyor mu bilmiyorum ama 1 Haziran'dan bu yana benim içim yanıyor,analar yanıyor,kardeşler,ablalar,abiler yanıyor,sokakta barikat ateşleri yanıyor...Ve umuyorum bu ateş muktediri de yakacak...Kesip,katlettiği Atatürk Orman Çiftliğinin içinde yükselttiği o ucube saraya yerleşemeden o da yanacak...
DEVAMINI OKU...

Barıştık Balım

Yazan: Unknown Tarih: 9 Mart 2014 Pazar 0 yorum
Sol klarnetin büyüsüne kapıldığım yıldı 1999. Tek amacım Zakir Hüssain dinlemekti Brüksel'deki caz festivaline gittiğimde, devasa salona girerken aklımda binbir soru işareti vardı .Bir haftalık harçlığımı biletlere gömmüştüm.Dünyanın bir ucunda,evden kilometrelerce uzaktaydım.Babama " yea baba bi Hindu var manyak müzik yapıyo 80 frank verdim bilet aldım,yolsuzum az para yollasana" deme şansım da yoktu. Ne bileyim gençlik işte.Heyecandan terleyen elimde ıslanan biletle girdim içeri.Kulağıma ilk gelen sesti klarnet ve perküsyon.Ön grup çıkmıştı ilk olarak.Kısa boyumla arka sıralardan zıplaya zıplaya sahneye bakmaya çalıştım.Şans bu ya Afyonlu bir abi yetişti imdadıma.Aldı omzuna ve sinirlerimi oynatan o anı görmeme neden oldu.Sahnede 8 kişi..Hepsinin üstünde beyaz gömlek,siyah pantolon ve başlarında siyah beyaz fotr şapkalar. Bildiğin estargon kalesi çalıyorlar.Elin al yanaklı,sarı saçlı avrupalısı da çok anlarmış gibi dans ederek eşlik ediyor.Aklımdan geçen ilk cümleydi "laağn adamlara bak bizim anadolu müziğini çalıp,buralarda meşhur oldukları yetmedi, memleket müziğini dinletmek için 80 frakımı da aldılar" Omzuna çıktığım adama veryansın ettim, abi şu hale bak ya klarnet bizim darbuka da bizim sayılır adamlar malı götürüyor diye söylendim.(niye böyle milliyetçi bi tutum sergiledim hala bir fikrim yok) Derken bir ses duyuldu sahneden "abi fransızcası iyi olan biri kapanış konuşmasını yapsın" diye.
Ses, tam hatırlamıyorum ama galiba Hüsnü Şenlendirici'ye aitti. Arkasındakiler ise daha sonra Türkiye'de belli bir kesim tarafından yakından takip edilen Mehmet Akatay,Volkan Öktem vs. yani Laço Tayfa'nın güzide üyeleriydi. İstanbul'un yeraltı müzik piyasasında bir hayli meşhur olsalar da ben onları Brüksel'de binlerce kişiyi hipnotize ettikleri bir caz festivalinde tanıdım.Türkiye'ye döndüğümde ise neredeyse bütün konserlerini takip ettim.Babylon'un müdavimi oldum.Küçücük konser salonu arkadaşların her hafta toplandığı ev kıvamındaydı.Laço Tayfa konserlerine gelen herkes birbirini tanırdı.Zaten toplasan 100 kişiydik.Sonra Hüsnü Şenlendirici solo albüm yaptı,benim bir türlü sevemediğim komplekli,yetekneksiz ve özgüvensiz bulduğum o kadınla beraber olup magazin gazetelerinin şamar oğlanı haline geldi.


Dünyanın takdir ettiği bir müzisyen, Vaselis Seleas'ın varisim diyebileceği bir yetenek, çok ünlü oldu, ünlendikçe küçüldü gözümde.Sanki yeteneğine ihanet ediyormuş gibiydi.Konserleri kalabalıklaştıkça hayranları azaldı.Gün gedli Babylon'da tanıdık yüz göremez olduk.O günlerde küstüm Hüsnü Şenlendirici'ye. Ne albümünü aldım ne de konserine gittim bir daha. Ta ki bu şarkıyı dinleyene kadar. İlhan Erşahin'e duyduğum travmatik hayranlığı bir kenara koyarak söylüyorum,son yıllarda beni en etkileyen kompozisyon diyebilirim.Tabi şu an içinde bulunduğum depresyon ve Londra Oteli'nin muhteşem manzarasının da etkisi büyük.Ancak sonuç değişmiyor.Bana göre kendi alanlarında dünyanın en iyileri ile aynı klasmanda gördüğüm 2 güzel adamın yarattığı ahenk de kendileri kadar güzel olmuş.
DEVAMINI OKU...

O BİR DÜŞÜNCE RESSAMI

Yazan: Unknown Tarih: 6 Ocak 2014 Pazartesi 0 yorum
"Bilinçaltı sanatın gerçek kaynağıdır" Freud'un bu sözü Yüksel Arslan sayesinde ete kemiğe büründü gözümde. Cahilliğimden kaynaklı olsa gerek Dirimart Galeri'de 2 gün önce açılan sergisini görene kadar kendisinden haberim yoktu. Cahilliğimden kaynaklı diyorum zira kendisi dünyanın en saygın en tanınmış ressamlarından biri. Araştırınca öğrendim ki,40 yıldır yaşadığı Fransa'da önünden geçerken binasının mimarisine dahi ağzımın suyunu akıttığım Georges Pompidou Müzesi'ne ismini veren cumhurbaşkanı Pompidou bile kendisinin ağır hayranıymış, hatta Arslan'ın bazı eserlerini koleksiyonuna katmış.

İlk bakışta sıradan resimler gibi gelebilir gözünüze. Şu an Dirimart'ta sergilenen yaklaşık 50 resme baktığınızda, içinizden ulen bunu ben bile çizerim bile diyebilirsiniz.Ancak kazın ayağı öyle değil. Yüksel Arslan bir fırça ressamı değil, Klee'nin yarattığı tezdeki gibi tam anlamıyla bir "düşünce ressamı".Tuvallerine akıl,mantık,önyargı ve hassasiyetlerden arıtılmış düşüncelerini yansıtmış.Kesinlikle estetik ya da ahlaki bir kaygısı yok. Birçok kişinin düşünmeye,dillendirmeye dahi çekindiği imajları canlandırmış.Üstelik diğer ressamların aksine, düzene aykırı resimler çizmek istediğinden, düzenin kabul etmediği materyalleri kullanıyor. Ana malzemeleri ise; bal, kül,sabun,yumurta,kan hatta üre yani bildiğimiz sidik.

Resimlerine dikkatle baktığınıza bazen Marx'ın el yazmalarından alıntılar gözünüze çarpıyor,bazen binbir organik madde arasından Nietzche usulca göz kırpıyor. Komünizmin etkileri ise o kadar açık ki es geçmeniz mümkün değil. Üstelik yeni sergisinde Gezi olaylarına da selam çakmayı unutmamış 80'lik delikanlı. Daha fazla detay vermeyeceğim ki, heyecanınız dinmesin. Ancak 1 Şubat'a kadar açık kalacak olan sergiyi gezmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.İlk görüşte aşk hayali kurmayın, ama resimlerin önünde biraz vakit geçirin.O zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız. Adres için http://www.dirimart.org/ sayfasına bakabilirsiniz.
DEVAMINI OKU...