Barıştık Balım

Yazan: Unknown Tarih: 9 Mart 2014 Pazar 0 yorum
Sol klarnetin büyüsüne kapıldığım yıldı 1999. Tek amacım Zakir Hüssain dinlemekti Brüksel'deki caz festivaline gittiğimde, devasa salona girerken aklımda binbir soru işareti vardı .Bir haftalık harçlığımı biletlere gömmüştüm.Dünyanın bir ucunda,evden kilometrelerce uzaktaydım.Babama " yea baba bi Hindu var manyak müzik yapıyo 80 frank verdim bilet aldım,yolsuzum az para yollasana" deme şansım da yoktu. Ne bileyim gençlik işte.Heyecandan terleyen elimde ıslanan biletle girdim içeri.Kulağıma ilk gelen sesti klarnet ve perküsyon.Ön grup çıkmıştı ilk olarak.Kısa boyumla arka sıralardan zıplaya zıplaya sahneye bakmaya çalıştım.Şans bu ya Afyonlu bir abi yetişti imdadıma.Aldı omzuna ve sinirlerimi oynatan o anı görmeme neden oldu.Sahnede 8 kişi..Hepsinin üstünde beyaz gömlek,siyah pantolon ve başlarında siyah beyaz fotr şapkalar. Bildiğin estargon kalesi çalıyorlar.Elin al yanaklı,sarı saçlı avrupalısı da çok anlarmış gibi dans ederek eşlik ediyor.Aklımdan geçen ilk cümleydi "laağn adamlara bak bizim anadolu müziğini çalıp,buralarda meşhur oldukları yetmedi, memleket müziğini dinletmek için 80 frakımı da aldılar" Omzuna çıktığım adama veryansın ettim, abi şu hale bak ya klarnet bizim darbuka da bizim sayılır adamlar malı götürüyor diye söylendim.(niye böyle milliyetçi bi tutum sergiledim hala bir fikrim yok) Derken bir ses duyuldu sahneden "abi fransızcası iyi olan biri kapanış konuşmasını yapsın" diye.
Ses, tam hatırlamıyorum ama galiba Hüsnü Şenlendirici'ye aitti. Arkasındakiler ise daha sonra Türkiye'de belli bir kesim tarafından yakından takip edilen Mehmet Akatay,Volkan Öktem vs. yani Laço Tayfa'nın güzide üyeleriydi. İstanbul'un yeraltı müzik piyasasında bir hayli meşhur olsalar da ben onları Brüksel'de binlerce kişiyi hipnotize ettikleri bir caz festivalinde tanıdım.Türkiye'ye döndüğümde ise neredeyse bütün konserlerini takip ettim.Babylon'un müdavimi oldum.Küçücük konser salonu arkadaşların her hafta toplandığı ev kıvamındaydı.Laço Tayfa konserlerine gelen herkes birbirini tanırdı.Zaten toplasan 100 kişiydik.Sonra Hüsnü Şenlendirici solo albüm yaptı,benim bir türlü sevemediğim komplekli,yetekneksiz ve özgüvensiz bulduğum o kadınla beraber olup magazin gazetelerinin şamar oğlanı haline geldi.


Dünyanın takdir ettiği bir müzisyen, Vaselis Seleas'ın varisim diyebileceği bir yetenek, çok ünlü oldu, ünlendikçe küçüldü gözümde.Sanki yeteneğine ihanet ediyormuş gibiydi.Konserleri kalabalıklaştıkça hayranları azaldı.Gün gedli Babylon'da tanıdık yüz göremez olduk.O günlerde küstüm Hüsnü Şenlendirici'ye. Ne albümünü aldım ne de konserine gittim bir daha. Ta ki bu şarkıyı dinleyene kadar. İlhan Erşahin'e duyduğum travmatik hayranlığı bir kenara koyarak söylüyorum,son yıllarda beni en etkileyen kompozisyon diyebilirim.Tabi şu an içinde bulunduğum depresyon ve Londra Oteli'nin muhteşem manzarasının da etkisi büyük.Ancak sonuç değişmiyor.Bana göre kendi alanlarında dünyanın en iyileri ile aynı klasmanda gördüğüm 2 güzel adamın yarattığı ahenk de kendileri kadar güzel olmuş.

0 yorum:

Yorum Gönder