Anne... Duyuyor musun?

Yazan: Unknown Tarih: 17 Aralık 2014 Çarşamba 0 yorum
Seslendiğimde bana bakıyor ama ya ne dediğimi anlamıyor ya da anlasa da cevap veremiyor. 30 seneden sonra farklı dilleri konuşmaya başladık. Annemin kendine has bir dili var artık.Üstelik çoğu zaman o dili anlamam pek mümkün olmuyor. Hani sürekli "annem beni anlamıyor diye dert yanan ergenler vardır ya, annem beni gerçekten anlamıyor.

Başıma her gelen felakette bundan daha kötüsü olamaz dedim. Her seferinde Bilal'in paraları sıfırladığı gibi sıfırladım hayatı. Her seferinde en baştan yeniden başladım. Daha güçlü, daha başarılı da oldum. Ama ne zaman "oldu" desem yine yıkıldı hayat üstüme. Maddi olarak kaybettiklerime hiç üzülmedim, onların ardından hiç ağlamadım,üzülmedim. İyi bir mesleğim var, üstelik şanslı azınlıktanım; mesleğimi seviyorum bir de üstüne bu konuda yetenekliyim. Yani aç kalmam dolayısıyla parayı sıkıntı da yapmam. Ama işim dışında sevdiğim ne varsa uçtu gitti. Mart ayının sert rüzgarları babamı,amcamı, en yakın arkadaşım olan dayımı ve beni ben yapan, bu hayatta önünde eğildiğim tek insanı, dedemi aldı götürdü benden. Daha kötüsü olur mu derken oldu...

Annem de artık sonbaharda dalından kopmak için usulca sallanan bir yaprak gibi. Geçirdiği beyin kanaması ondan anılarını ve birçok yeteneğini benden ise annemi aldı. Çok saçma ama anneme çemkirmeyi bile özledim. Şu an bedeni karşımda ama ne yazık ki karşımda yatan annem değil. Bazen en basit şeyleri bile özlüyorum. Belki de bu yüzden hiç bir fikri olmayacağını bildiğim halde "çantam, gözlüğüm vs nerede" diye klasik evlat sorularını soruyorum. Ancak aslında o artık benim çocuğum. Çünkü artık ne yazık ki o benim elime bakıyor. Şimdi fark ediyorum ki ne sevdiğin insanların ölmesi, ne paranın bitmesi, ne de işsiz kalmak değil... Bir insanın yaşayabileceği en ağır şey annesinin altını bezlemek.






0 yorum:

Yorum Gönder