Herkes, özellikle de kadınlar hep zayıf ve fit bir vücuda
sahip olmak ister. Erkeklerinse üçgen vücut takıntısı malumunuz. Ama iş spor
yapmaya, diyet yapmaya gelince yan çizmek de adettendir. Pazartesi başlanılan
diyetler Salı biter, büyük heveslerle kayıt yaptırılan spor salonları 2 gün
sonra unutulur ya da benim gibiler spordan çıkıp soluğu Burger King’te alır.
Bahanede hazırdır; hacı bugün 10 kilometre koştum, küçük bir hamburgerden ne
çıkar ki?! Meğer kabahat bizde değil atalarımızdaymış. Yani üşengeçlik
genlerimizde varmış. Çünkü bundan 20 bin yıl önce yaşayan ilk insanlar
yattıkları yerde zayıflamanın formülünü keşfetmiş. Nasıl mı? İşte bu sorunun
yanıtını bana yakın arkadaşım ve aynı zamanda da ünlü bir medikal hekim olan
Gönül Ateşsaçan verdi. Gönül anlattı, ben şok oldum. Şimdi ben susacağım, size
Gönül anlatacak zayıflamanın zahmetsiz formülünü.
“Yapılan araştırmalara ve bulunan kemikler, fosiller
üzerinde yapılan incelemelere göre ilk insanlar, zayıf, kaslı ve atletikti. Yağ
dokuları yok denecek kadar azdı. Tabi ki
gıda bulma konusunda katı doğa şartları ve zorlu yaşam koşullarının da etkisi
var ama fit vücutlarının en büyük sebebi soğuk ırmaklar. İlk insanlar kaslı ve
zayıftı, çünkü soğuk ırmaklarda yıkanmak, soğuk su içmek zorundaydılar ve soğuk
zayıflatır, vücudu kaslandırır. Mesela tüpsüz dalış yapanlara ya da soğuk su da
yüzenlere bir bakın, hepsi fittir. Çünkü vücut soğuğu yenmek için depoladığı
yağları yakar ve kasları çalıştırır. Birçok kişi bilmese de, içeceklerin içine
2 küp buz atmak zayıflatır. Çünkü vücut kendi ısısında olmayan sıvıları
ısıtmadan kullanamaz. Mesela içinde 2 küp buz olan bir bardak su ortalama 5 derecedir.
Vücudun bunu midede kullanabilmesi için suyun sıcaklığının en az 36 derece
olması gerekir. İşte bu nedenle vücudunuz o buzlu suyu kullanmadan önce ısıtır,
ısıtırken de fazladan kalori harcar, yağ yakar. Yani dozu aşılmadan, boğazları
şişirmeden içilen buzlu içecekler sizi zayıflatır”
İşin özü şu ki, işin cılkını çıkarmadan hergün 2 bardak
şekersiz sıvıyı içine 2 küp buz atarak yudum yudum için ve gerisini vücudunuza
bırakın. Yavaş yavaş zayıflamaya başladığınızı ve özellikle de karın, basen
gibi yağların hücum ettiği bölgelerin incelmeye başladığını göreceksiniz. Deneyin...Ben denedim 2 kilo gitti bile.
Selim Sesler… Adı bile ahenkli adamın..Tıpkı müziği gibi... Belki birçoğunuz adını ilk kez duydunuz, belki de benim gibi ağır hayranısınız. Türkiye’de maalesef adını çok fazla duyuramasa da, kendisi dünyanın ayakta alkışladığı bir klarnet virtüözü. Amerika’da, Avrupa’da binlerce hayranı var. Özellikle İspanya’da çok seviliyor ve dinleniyor. Saygın caz festivallerinde, açılış konserinde sahne alacak kadar önemli bir isim. Hani o ağzımız açık izlediğimiz, kırmızı halı törenlerinde gördüğümüzde “abi bu adam Türk” diye yabancı arkadaşlarımıza kendi çapımızda hava attığımız Fatih Akın var ya, Selim Sesler işte o dünya çapındaki yönetmenin bile ilham kaynağı. Başta Altın Ayı olmak üzere birçok ödül alan “Duvara Karşı” filmi dahil olmak üzere bütün Fatih Akın filmlerinin müziğini yapan daha önemlisi o filmlerin senaryosunun yazılmasına neden olan adam Selim Sesler. Öyle bir klarnet çalıyor ki, insanın beyni uyuşuyor, hipnotize oluyorsun resmen. Klarneti çalmıyor adeta konuşturuyor, oynatıyor.
Ama dünyanın önünde eğildiği o klarnet pas tuttu. Çünkü
Selim Sesler tam 18 aydır klarnetine dokunmuyor, daha doğrusu dokunamıyor.
Kalbinin yerinde takılı olan cihaz buna izin vermiyor. Geçtiğimiz günlerde
evinin kapılarını açtı bana. Tarlabaşı, Kalyoncu caddesindeki mütevazı evinde
eşiyle birlikte ağırladılar beni. Bütün çaresizliğine, sıkıntısına rağmen yüzü
gülüyordu. Aklıma gelen ilk soru “Neden hala bu evde oturuyorsunuz?” oldu.
Cevap yüzüme tokat gibi yapıştı. “İstediğim kadar ünlü olayım, zengin olayım
benim özüm bu. Ben bir Romanım. Evim, yurdum Tarlabaşı. Sırf cebim para gördü,
şanım şöhretim oldu diye insanlarımı, mahallemi terk edemem” İşte Selim
Sesler’i sevmek için bir neden daha. Kimliğini kaybetmeden, geçmişine sırtını
dönmeden şu an bulunduğu yerlere gelebilmiş gerçek bir sanatçı.
Şimdi yeniden dönelim sağlık durumuna. Selim Sesler, 18 ay
önce Almanya’da verdiği konserin ardından, soluğu dünyaca ünlü müzik şirketi
Sony’de aldı. Bir albüm anlaşması yaptılar. Önce dünya müzikseverlerinin
gönlünü fetheden Sesler, şimdi de kendi ülkesinde sesinin duyurmaya karar vermişti.
Ama Sony’nin ofisinden çıkar çıkmaz yere yığıldı. Gözünü açtığında hastanedeydi
ve kalbinin yerinde fotoğrafta da gördüğünüz kol çantası şeklinde bir cihaz
takılıydı. Çünkü kalbi iflas etmişti. Selim Sesler’in vücuduna 18 aydır bir
makine kan pompalıyor ama kalp nakli şart. Üstelik zaman giderek daralıyor.
Selim Sesler ise en çok klarnet çalamadığı için üzülüyor. Belki bir daha asla
klarnet çalamayacak, belki bir daha onun nefesiyle ses verdiği o müthiş
şarkıları, kulağımızın pasını silemeyecek. En acısı da yalnız bırakılmış olması.
Yanında sadık birkaç dostundan başka kimse yok. Türkiye’yi yurt dışında temsil
eden bir ismi , Kültür Bakanlığı arayıp sormuyor bile. Belli ki kendileri
tanımadığı için, kimse tanımıyor sanıyorlar, önemsiz görüyorlar. Selim Sesler,
Tarlabaşı’ndaki evinde yardım bekliyor. Yüzü gülse de içinden yardım çığlıkları
atıyor. Selim Sesler’in sesini duyuyor musunuz?