Başlığa yazdığım soru sandığınız gibi mecaz değil. Gerçekten
de merak ediyorum, Tarlabaşı’nı yıkmak için kimden izin aldılar. Bir anda
bütün mahallenin etrafı tahtalarla çevrildi. Dozerler içeri girdi ve tarih
yerle bir edildi. Güya bir istimlak düzenlenmesi yapıldı. Ev sahiplerine mini
mini paralar ödendi, yüzlerce insan kış ortasında resmen sokağa atıldı. İyi de
istimlak bedelleri hangi ev sahiplerine ödendi?! Evleri yıkmak için kimlerle masaya oturuldu
?!
İna Kalakosi….Atadan, dededen İstanbullu bir Rum arkadaşım. Aile, malum
olayların ardından önce Yunanistan’a, ardından Belçika’ya göçmek zorunda
kalmış. Ama İna, dedesinin ve babasının doğduğu şehirle bağını hiç koparmamış.
Tam bir İstanbul aşığı. Üstelik geleceği
de İstanbul’da yatıyor. Çünkü ailesi faşistlerin saldırısına uğrayıp göçmek
zorunda kaldığında, arkalarında muazzam bir servet bırakmış.
Bahsettiğim o servet paravanların arkasında. Üstelik gasp
edilmiş halde. Bildiğiniz gibi şehrin dört bir yanı belediye tarafından işgal
edildi. Cebren ve hile ile, kentsel dönüşüm adı altında, yüz binler evinden
yurdundan oldu, on binlerce ev yıkıldı. Ancak Tarlabaşı’nın durumu diğerlerine
göre çok farklı. Bunun 3 nedeni var.
1-) Tarlabaşı’ndaki evlerin asıl sahipleri Rumlar. Hatta
tapuları bile hala ellerinde.
2-)Tarlabaşı’nın altında muazzam bir tarih yatıyor. Evlerin
en genci 100 yaşında (Kaç deprem görmüşlerdir kim bilir ?! Hani depreme karşı
şehri güçlendirmek için yapılıyor ya bu değişim. TOKİ’nin güçlendirme mantığını
gördük, Samsun’da dere yatağına yapılan
evler su altında kalırken.)
3-)Tarlabaşı sürülenlerin sığınağı. Doğu ve güneydoğuda
köyleri yakılanları son adresi.
1-)RUMLAR’IN EVLERİNİ YIKTILAR
Dediğim
gibi Rum arkadaşım İna’nın ailesi doğma büyüme Tarlabaşılı. Özellikle
karakolun olduğu sokakta birçok evleri var. Üstelik geçtiğimiz yıllarda,
şehirden göçmek zorunda kalan azınlıklara hakları geri verildiğinden, tapuları da
hala geçerliliğini koruyor. Bana tapulardan birinde yazan adresi, parsel ve ada numarasını
yolladı. Amacı evin durumunu öğrenip, gerekli tadilatları yaptırıp, dedesinin
doğduğu şehirde vakit geçirecek bir mekana sahip olmak istemesiydi.
Ama anlaşılan belediye kendi hayalini, İna’dan daha çabuk
gerçekleştirmiş. Çünkü verdiği adreste koskocaman bir hiç vardı. Ev yerle bir
edilmişti. Öğrendiğime göre belediye o evi 1.5 yıl önce istimlak etmiş.
İstimlak dediysem, yasal bir durum sanmayın. Eve sığınan garibanlara (belediyeye
göre işgalcilere) 3-5 kuruş vermişler. Sonra da
dozerleri içeri sokmuşlar. Peki bunun hesabını İna’ya kim verecek
?! Zararı nasıl karşılanacak ?! Dava
açsa muhtemelen güzel bir para alır..Ama o para yüzlerce yıllık bir eve sinmiş
hatıraları,yaşanmışlıkların izlerini geri getirebilir mi?!
2-)TARİHİN ÜZERİNE BETON DÖKÜLDÜ
Tarlabaşı’nın
yerleşim alanı olarak tarihi, 14. Yüzyıla kadar uzanıyor. Tabi bu sadece
bildiğimiz tarih. Henüz kanıtları bulunamadı ama bazı uzmanlar 12. Yüzyılda
ticaret merkezi olduğundan söz ediyor. Neyse teknik detayları geçelim. Tarlabaşı
hem üzerinde yaşayanlar hem de mimari bakımdan İstanbul’un en önemli bölgesi.
Daha geçen yıl kazılar sırasında bir ucu Tarlabaşı’nda, bir ucu Harbiye’de
olan bir su kanalı bulundu.
Tahminen 500 yaşında. UNESCO, böyle bir mimari yapının
koruma altına alınmasını istedi ama bir zamanlar temiz suların aktığı kanalda
şimdi çimento var. Evler ise Rum mimarisinin en başarılı örnekleri.. Cumbaları,
geniş kapıları, mermer merdivenleri ve dar balkonları ile yüzyıllardır devam
eden değişimin en büyük tanıkları olan o şirin evler birbir yıkıldı, içlerindeki
hamamlar, mahalledeki tarihi çeşmelerle birlikte. Ama Tarlabaşı’nın bir de
misyonu vardı. Tarlabaşı sosyal eşitliğe
inanırdı. 16. Yüzyılda bütün elçilikler bu mahalledeydi. İstanbullu Rumlar,
zengin Yahudiler, elçilik görevlileri ve işçi sınıfı Türkler bir arada
yaşıyordu. Ama belediyelere talimat veren hükümet faşizan duygularla, eşitliği
hakkı hukuku yok ettiği gibi, tüm bu düşünceleri temsil eden Tarlabaşı’nı da
yok etti.
3-)SON SIĞINAK
Özellikle 90’lı yıllarda yaşanan terör olaylarından sonra,
doğu ve güneydoğuda birçok ev, köy ve ormanlık alan ateşe verildi. Askerin
düşüncesine göre, böylece teröristlere saklanacak alan kalmayacaktı. Ama olan
yine garibana oldu. Binlerce insan evinden, yurdundan, doğduğu topraktan oldu.
Faşizm köpek dişlerini bir kez gösterdi. Evleri yakılanlar mecbur tuttu büyük
şehirlerin yolunu. Tarlabaşı onlara kucak açtı. Yıllarca bağrında sakladı. Terk
edilmiş evler, uzak diyarlardan göçüp gelenlere sığınak oldu. Ama kentsel
dönüşümle beraber yine göç yolu gözüktü. Yuva diye bildikleri nere varsa
ellerinden alınanlar bir kez daha ortada kaldı.
Tabi
bütün bunların planı çok önceden yapılmıştı. Ne de olsa bir anda biz burayı
yıkmaya karar verdik diyemezlerdi. Önce itibarsızlaştırma operasyonu
başlatıldı.
Bölgedeki suç oranı kasıtlı olarak arttırıldı. Önceden belirlenen adreslere bazı kişiler yerleştirildi. Mahalleye
nifak sokuldu. Sonra o belli adreslere şafak operasyonları yapıldı. Hatta
silahlar konuştu. Belki hatırlarsınız 3-4 sene önce bir nevruz sabahı 3 şahıs
polise ateş açmıştı. Gözaltına alınırken de silahı bize bir gün önceden polis
verdi demişlerdi. Ama işlerine gelmeyen birçok şey gibi, emniyet ve hükümet
bunu da sümen altı etti. Ve o itibarsızlaştırma çalışmaları, bugün yıkılan
binaların molozları altına ustalıkla gizlendi.
0 yorum:
Yorum Gönder