Şehrin Göbeğinde Bir Getto / Balat -4-

Yazan: Unknown Tarih: 25 Aralık 2014 Perşembe 0 yorum
İnce ince yağan yağmurun ardından bulutların arasında belirdi güneş. Isıtmasa da, aydınlattı Kırmızı Kilise'ye çıkan dar yokuşu. Hemen sol tarafımda çöp yığınlarının altında ezilmiş binlerce yıllık bir saray artığı..
Bir zamanlar Roma İmparatoru'nun yazlığı olan yer şimdi mahallenin çöplüğü. Önümden bir çocuk geçiyor. Elindeki tasmayla evcil hayvanını eve götürmeye çalışıyor. Ama evler,insanlar,hava ve hayat gibi evcil hayvan anlayışı da çok farklı Balat'ta. Cumbalı bir evin el oyması tahta balkonundan yarı beline kadar sarkıp bağıra bağıra annesinin eve çağırdığı Memo'nun tasmayla gezdirdiği küçük sarı bir civciv. Memo eve çıkmak için taş basamakları aşmaya çalışırken bir anda olduğu yerde kaldı. Bir zamanlar Ermeni bir terziye ait olan 4 katlı müstakil evin, şimdi her katı ayrı bir daire olarak kullanılıyor. İlk katın penceresi açılıyor usulca. Önce boğulurcasına bir öksürük sesi geliyor, ardından bir cızırtı kaplıyor sokağı. Memo az önce tırmanmaya çalıştığı yüksek taş basamağa oturuyor, bende hemen yanına çöküyorum. Annesi hala balkondan bağırıyor, fotoğrafını çekmek isterlerse para iste diyor ama Memo'nun umrunda değil, bana dinle diyor. Tahta pencereden  Nat King Cole'un sesi dalga dalga yayılıyor tüm mahalleye. Sonra ince bir sigara dumanı çıkıyor aynı camdan. Ayağa kalkınca görebiliyorum cam kenarında oturan kişiyi. Hafifçe başını eğerek selam veriyor. Vitali bey Balat'ın en eski ve en yaşlı sakinlerinden biri.
Yahudi bir taş tücarrının tek oğlu. Hep el üstünde tutulmuş, pamuklara sarmalanarak büyütülmüş. İtalya'da ,Fransa'da dönemin en iyi okullarında okumuş. Doğduğu topraklara dönünce, Kapalıçarşı'nın hemen yanında babasının atölyesinin başına geçmiş. Ama serde gençlik, gönülde müzisyen olma arzusu var. Gizli gizli yaptığı müzik çalışmaları bir Hanukkah partisinde babası tarafından yakalanmış.Dediğine göre caz müzikte bir dünya markası olacak kadar iyimiş. Ama baba baskısıyla taş atölyesine geri dönmek zorunda kalmış. Şu an 83 yaşında. Hayatını tek bir cümle ile özetliyor. "Pırlantaların, elmasların parıltıları arasında solup gitti yaşamım.Ne ben isteklerimi gerçekleştirip mutlu olabildim, ne de babam tek oğlunu istediği yolda ilerlerken görüp gurur duyabildi" Babası hayatını kaybettikten sonra atölyeyi kapatmış, elinde avcunda ne varsa kendisi gibi önü kesilen ama müzisyen olmak isteyen çocukların eğitimi için harcamış. Geriye bir tek eski gramafonu ve anıları kalmış. Her gün saatlerce plak dinliyor, gerçekleştiremediği hayallerinin izini Nat King Cole'un güçlü sesinde sürüyor.
DEVAMINI OKU...

Şehrin Göbeğinde Bir Getto / Balat -3-

Yazan: Unknown Tarih: 24 Aralık 2014 Çarşamba 0 yorum
MERDİVENLİ YOKUŞUN EN ÜST KISMINDAKİ BASAMAKTA, BALAT'LA ÇARŞAMBA'YI AYIRAN O BÜYÜK TAŞ DUVARIN DİBİNDE OTURUYORUM. BİR ZAMANLAR TAM DA OTURDUĞUM BU NOKTA MAHALLEYİ DIŞ DÜNYAYA BAĞLAYAN NOKTAYDI.
BİZANS'TAN KALMA TAŞ DUVARIN ÖNÜNDE ESKİ SARI BİR TELEFON KULÜBESİ VARDI. DEMİR JETONUN YUVAYA GİRMESİYLE BAZEN HASRET DİNDİ, BAZEN KİMSENİN BİLMEDİĞİ AŞKLAR BİTTİ. YOKUŞUN BAŞLADIĞI YERDE BULUNAN, KIRMIZI KİLİSE YAPILIRKEN ARTAN YANMAZ TUĞLALARDAN İNŞAA EDİLEN EVDE YAŞAYAN İRİS HANIM TÜM BASKI VE ZULME RAĞMEN TERK ETMEDİĞİ TOPRAKLARDAN, ANNE BABASININ DOĞDUĞU TOPRAKLARI BU KULÜBEDEN ARIYOR, GÖÇMEK ZORUNDA KALAN KOMŞULARI VE AKRABALARIYLA ARTIK UNUTMAYA BAŞLADIĞI DİLİ KONUŞARAK ANILARINI TAZELİYORDU.

ŞİMDİ YENİDEN AÇILAN AGORA MEYHANESİNİN BULAŞIKÇISI EKREM'İN DE EN SIK UĞRADIĞI YERDİ BU TELEFON KULUBESİ. HERGÜN AYNI SAATTE BURAYA GELİYOR, BİR ÜST SOKAKTAKİ BEŞ EVLER MAHALLESİ'NDEKİ DİĞER BİR SARI TELEFON KULÜBESİNİ ARIYORDU.  TABİ ORADADA HERGÜN AYNI SAATTE TELEFONUN ÇALMASINI KALBİ PIR PIR EDEREK BEKLEYEN MADİ VARDI. MADİ, YEŞİL GÖZLÜ, UZUN BOYLU GÜZELLİĞİ DİLLERE DESTAN BİR YAHUDİ KIZIYDI. YILLAR BOYU İKİ TELEFON KULÜBESİ ARASINDA SÜRDÜ AŞKLARI. AMA BİR GÜN O TELEFON ÇALMADI.. SONRA Kİ GÜN DE... BİR SONRA Kİ GÜN DE... MADİ ISRARLA BEKLEDİ. EKREM ARAMADI... AİLESİNİN BASKISIYLA MEMLEKETİ SİİRT'TE YAŞAYAN HİÇ GÖRMEDİĞİ BİR KIZLA NİŞANLANMIŞTI. MECBUR GÖÇTÜ GİTTİ GENÇLİĞİNİN GEÇTİĞİ BALAT'TAN. EVLENDİ, ŞEHRİN BAŞKA KARANLIK SOKAKLARINA YERLEŞTİ. MADİ İSE SONUNDA O TELEFON KULÜBESİNİN BAŞINDA BEKLEMEKTEN VAZGEÇTİ. YILLAR SONRA TÜRKİYE'YE TURİST OLARAK GELEN BİR RESSAMLA TANIŞIP, EVLENDİ. ONUNLA BİRLİKTE FRANSA'DA YAŞAMAYA BAŞLADI. EŞİNİN YÖNLENDİRMESİYLE BİRLİKTE RESİM ÇİZMEYE BAŞLADI. İLK SERGİSİNİ DE DAHA ÖNCE HİÇ GİTMEDİĞİ ANAVATANI İSRAİL'DE 1997'DE AÇTI. SERGİ SALONUN GİRİŞİNE DEV BİR TUAL KOYULDU.. SARI BİR TELEFON KULÜBESİNİN RESMİYDİ.  İMZASININ ALTINDA İSE BİR NUMARA YAZIYORDU. O NUMARA YILLAR ÖNCE KALDIRILAN VE EKREM'İN HER GÜN ONU ARADIĞI SARI TELEFON KULÜBESİNİN NUMARASIYDI. ARTIK GERİSİNE KADER Mİ DENİR, KARMA MI DENİR BİLMEM AMA O TABLOYU GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE BİR KOLEKSİYONER ALDI. HATIRALAR DÖNÜP DOLAŞIP YİNE BALAT'A GELDİ. MADİ ŞU AN HAYATTA DEĞİL, EKREM NEREDE YA DA YAŞIYOR MU BİLİNMİYOR AMA İKİSİNİN YILLARA VE YOLLARA MEYDAN OKUYAN AŞKI BALAT'TA BİR SANAT EVİNDE SERGİLENİYOR.
DEVAMINI OKU...

Şehrin Göbeğinde Bir Getto / Balat -2-

Yazan: Unknown Tarih: 22 Aralık 2014 Pazartesi 0 yorum
Beni bu evler ayakta tutuyor. Temeli sağlam, duvarları çatlak, merdivenleri gıcırdayan evler… Daracık koridorlardan geniş odalara açılan ahşap kapılardan geçiyor her gün her dakika ruhum. Her odada yeni bir bedene bürünüyorum. Aslında hep var olan, hep gözümüzün önünde duran ama asla dönüp bakmadığımız, birçoğumuzun bakmaya tenezzül dahi etmediği hayatlara tanıklık ediyorum. Bunca hırpalanmaya, hor görülmeye karşın bu evleri ayakta tutan şey beni de hayata bağlıyor. Bazen içli bir şarkı, bazen bir filmin sahnesi dokunur ya bam teline… Ortada sebep yokken hıçkıra hıçkıra ağlamak istersin. Ağlayınca hem için hem beynin yıkanacak gibi gelir ya... İşte bu sokağa bakarken hissettiğim tam da budur. Arnavut kaldırımlarının arasından süzülen yağmur suları gibi aksa gözyaşları. Temizlese tüm yanlışları, yapılan hataları ve pişmanlıkları.
DEVAMINI OKU...

Şehrin Göbeğinde Bir Getto / Balat -1-

Yazan: Unknown Tarih: 20 Aralık 2014 Cumartesi 0 yorum

Bazen akortu bozuk bir kemanın sesleri titretiyor kırık camları, bazen ucuz parfüm kokuları sarıyor tavan arasındaki tozlu aynanın durduğu odayı.. El emeği göz nuru dantel bir perde aralanıyor ikinci katın penceresinde.. Ürkek 2 göz bakıyor dışarı. Abisine yakalanmamak için hızlıca süzüyor bir zamanlar İstanbul’un en büyük açık hava sinemasının olduğu yıkıntıyı. Her seferinde olmaz dese de dalgalı saçları ile herkesi hipnotize eden o kız da seviyor. Kimselere anlatmasa da, uzun boylu zayıf çocuğun bu köhne mahalleye kendisi için takılıp kaldığına inanıyor. Ee anlat bakalım dediklerinde, bir ev kızının anlatacak neyi olur, ne sırrı olur diyor. Ama her seferinde hissettikleri yüzünü kızartır, uzun boylu zayıf çocuk hislerini anlar diye ödü kopuyor. Tam 30 yıldır derdini dökmek için gelecek deli cesaretini bekliyor.







































































DEVAMINI OKU...

Anne... Duyuyor musun?

Yazan: Unknown Tarih: 17 Aralık 2014 Çarşamba 0 yorum
Seslendiğimde bana bakıyor ama ya ne dediğimi anlamıyor ya da anlasa da cevap veremiyor. 30 seneden sonra farklı dilleri konuşmaya başladık. Annemin kendine has bir dili var artık.Üstelik çoğu zaman o dili anlamam pek mümkün olmuyor. Hani sürekli "annem beni anlamıyor diye dert yanan ergenler vardır ya, annem beni gerçekten anlamıyor.

Başıma her gelen felakette bundan daha kötüsü olamaz dedim. Her seferinde Bilal'in paraları sıfırladığı gibi sıfırladım hayatı. Her seferinde en baştan yeniden başladım. Daha güçlü, daha başarılı da oldum. Ama ne zaman "oldu" desem yine yıkıldı hayat üstüme. Maddi olarak kaybettiklerime hiç üzülmedim, onların ardından hiç ağlamadım,üzülmedim. İyi bir mesleğim var, üstelik şanslı azınlıktanım; mesleğimi seviyorum bir de üstüne bu konuda yetenekliyim. Yani aç kalmam dolayısıyla parayı sıkıntı da yapmam. Ama işim dışında sevdiğim ne varsa uçtu gitti. Mart ayının sert rüzgarları babamı,amcamı, en yakın arkadaşım olan dayımı ve beni ben yapan, bu hayatta önünde eğildiğim tek insanı, dedemi aldı götürdü benden. Daha kötüsü olur mu derken oldu...

Annem de artık sonbaharda dalından kopmak için usulca sallanan bir yaprak gibi. Geçirdiği beyin kanaması ondan anılarını ve birçok yeteneğini benden ise annemi aldı. Çok saçma ama anneme çemkirmeyi bile özledim. Şu an bedeni karşımda ama ne yazık ki karşımda yatan annem değil. Bazen en basit şeyleri bile özlüyorum. Belki de bu yüzden hiç bir fikri olmayacağını bildiğim halde "çantam, gözlüğüm vs nerede" diye klasik evlat sorularını soruyorum. Ancak aslında o artık benim çocuğum. Çünkü artık ne yazık ki o benim elime bakıyor. Şimdi fark ediyorum ki ne sevdiğin insanların ölmesi, ne paranın bitmesi, ne de işsiz kalmak değil... Bir insanın yaşayabileceği en ağır şey annesinin altını bezlemek.






DEVAMINI OKU...

ALL IN ONE BEIRUT

Yazan: Unknown Tarih: 12 Aralık 2014 Cuma 0 yorum
Acı, hasret, umut, mutluluk,öfke ve hayaller... Kahkahalarla gülmek üzereyken bastıran ani ağlama hissi...Bir insanın bünyesinde barındırdığı ne kadar duygu varsa hepsini 11 dakikaya sığdırmış İbrahim Maalouf. Babasını da severim zaten. Ama boynuz kulağı geçeli çok olmuş. 3 tuşla, 300 farklı diyara götürüyor insanı.

Ne zaman sinirli olsam sakinleşmek için bu parçayı dinliyorum. Ne zaman dünya başıma yıkıldı şimdi desem yine bu şarkıyı dinleyip umut filizleri yeşertiyorum aklımda. Bu parça hem faks çeken, hem tarama yapan hem baskı yapan cihazlar gibi all in one yani. Biraz uzun ama tavsiyem 2 kez dinlemeniz. İlkinde sadece görüntülere kilitlenip Lübnan'ın güzelliklerini izleyin, ikincisinde ise İbrahim'in nefesine odaklanın.  ( http://www.youtube.com/watch?v=wpg8jBFaj3c )




DEVAMINI OKU...