Görgüsüzsün Ali Ağaoğlu

Yazan: Unknown Tarih: 30 Ekim 2012 Salı 0 yorum
"Bu değil...Bu değil...Bu hiç değil.. " derken birçok kişi bu görgüsüz inşaatçının projelerden bahsettiğini sanıyor. Ancak çok yanılıyorlar.Ben işin aslını çözdüm. Ali Ağaoğlu aslında saatlerinden söz ediyor. Şimdi ben susuyorum, ne demek istediğimi size o meşhur reklam filmi anlatıyor.Üşenmedim, saatli sahneleri tek tek işaretledim.

Adam 35 saniye içine tam 8 saat planı sığdırmış.Bütün hareketler saati göstermeye yönelik. Hatta o da yetmemiş bir yerde, konuyla hiç alakası olmamasına rağmen yakın plan ALTIN saat gösterilmiş. Hani kör gözüm parmağına misali. Bu adamın paçalarından görgüsüzlük aktığını zaten biliyordum da, inşaat reklamı adı altında binlerce dolarlık saatini tanıtacak kadar görgüsüzlüğün dibine vuracağını hiç tahmin etmemiştim. Bu arada New York Expo binasının sembolünün üstüne AĞAOĞLU yazarak popi yapmaya çalıştığı da gözümden kaçmadı hani.

Sadece reklam filminde değil, fotoğraflarda da farkındaysanız saatler başrolde.Daha önce de zaten sonradan görmeliklerini defalarca gözümüze gözümüze sokmuştu. Garajın önünde poz vermeler, cepteki paraları havalara saçmalar falan.. AKAPE dönemi zenginlerinin ortak hareketlerini tek tek sergiliyor. Ama işin ilginci bu adamın diğerlerinden bir farkı olması. Bu adam acayip özgüvenli. Şimdi Maslak'ta bir site yapmaya hazırlanıyor. Bir de utanmadan ata binmiş ormanda reklam çekmiş. Böyle bir ormanın kenarında eviniz olsun istemez misiniz diyor. Sanki orman bıraktın İstanbul'da. Zaten o reklamı çektiği orman da yakında yok olacak. Çünkü görgüsüz inşaatçı oraları da betona çevirecek. Onlarca kişi o yok olan ormanın üstündeki betona başını sokacak ve böylece GÖRGÜSÜZLERİN kralı bir sonraki reklam filminde yeni ve pahalı saatleri ile boy gösterecek.
















DEVAMINI OKU...

Aydın Boysan'la Siyah Beyaz Bayram

Yazan: Unknown Tarih: 25 Ekim 2012 Perşembe 0 yorum

Sabah erkenden buluştuk..O saatte bile enerjisi yerinde, kocaman gülümsemesi yüzündeydi. Ben sordum, o anlattı. Siyah beyaz hatıralarını, anlatımıyla renklendirdi. Bir efsanenin, Aydın Boysan'ın ağzından dinledim eski bayramları.Üstelik saatler boyu akıp giden sohbeti şarkılarla da süsledi.


Aydın Boysan 1921 doğumlu. Yani Osmanlı döneminde doğmuş bir cumhuriyet beyefendisi. Hikayesi Samatya'da Narlıkapı çıkmazında başlamış.



Bayram sabahlarını ise o da her çocuk gibi iple çekermiş. Annesi de, babası da memur. 2 katlı ahşap evlerinde su, elektirik dahi yokmuş.İşte bu nedenle bayram deyince aklına ilk gelen şey kavurma. Çünkü buzdolapları olmadığından, bütün etleri kavurup haftalar boyu onu yemek zorunda kalıyorlarmış.

İlk siyah rugan ayakkabısını, ilk takım elbisesini dün gibi hatırlıyor. Yıl 1932..Aydın Boysan, Pertevniyal Lise'sinde öğrenci.Tatilden sonra okulun ilk günü...Aynı kendisi gibi, yüzlerce öğrencinin üstünde bayramlıkları var. Muhtemelen o yıl bir daha yeni kıyafet göremeyecekler. İşte o nedenle üstlerinden çıkarmıyorlar bayramlıkları.

O yıllarda Narlıkapı'nın çocukları kurye gibi kullanılıyor. Gün boyu bütün ziyaretler yapıldıktan sonra, çocukların ellerine tutuşturuluyor torbalar. İçleri et dolu. Çocuklar kapı kapı geziyor, Hristiyan,Yahudi,Müslüman demeden bütün komuşulara et dağıtılıyor.Yani Narlıkapı Çıkmazı, sokaka olarak, mahalle olarak birlikte yaşıyor.Her mutfakta aynı yemek pişiyor,herkes birbirinin çocuğunu kendi çocuğu gibi seviyor.

Yıllar geçtikçe alışkanlılarda değişiyor.Mahallenin çocukları bayram sabahları bir manda gözü yani 25 kuruş kapma heyecanı ile kapı kapı gezip el öperken, gençler koltuk meyhanelerinde yer kapma yarışına giriyor..Çocuklar aldıkları harçlıklarla seyyar dondurmacıları kovalıyor, Sulumanastır'daki cambaz Abdullah'ın yürekleri ağızlara getiren şovlarını izliyor, delikanlılar ise arka sokaklara koltuk dayamaya gidiyor.



Yıllar akııııp geçiyor..Hayat siyah beyazdan renkliye geçerken, Aydın Boysan'ın güzel anıları toz tutmaya başlıyor..Bayram ziyaretlerinin yerini mesajlar, bayram namazının yerini tatil uykusu alıyor.Ama Aydın Boysan hala o kenar mahalleyi, siyah beyaz yıllardaki renkli hayatını özlüyor.Bizim gibi o dönemi yaşamayanlar ise ustanın anlattıklarına ancak salya akıtıyor..




DEVAMINI OKU...

Yaptığın İbadet Sayıldı Mı?

Yazan: Unknown Tarih: 23 Ekim 2012 Salı 0 yorum



Yer Şanlıufra hayvan pazarı..Zavallı bir inek yerde yatıyor..Çevresindeki yüzlerce insan hem kulağını, hem gözünü kapasa da feryatları yeri göğü inletiyor. Herksin elinde bir sopa, kemer hatta zincir. Önüne gelen bir tane vuruyor.Hızını alamayanlar ise tekmeler savuruyor. Yani zavallıcık kurbanlık değil dövmelik sanki.
Görüntülerin sadece bir kısmını buraya yükledim. Çünkü tamamını izleyen her 10 kişiden 9'u cinnet geçirdi resmen. Hayvan pazarında bu sabah satıldı bu inek. Ama hayvan belki kalabalıktan belki de kesileceğini anladığından, korktu, yere oturdu ve kalkmadı. İşte o an işkence de başladı. Sopalar, zincirle çıktı sahneye. Derken insan görünümlü ama insani vasıflara sahip olmayan bir yaratık girdi görüntüye. Elinde bir elektroşok cihazı. 220 voltu bastı hayvana..Hem de defalarca. Can havliyle kalktı inek ayağa. Ama sadece bir iki admım yürüyebildi ve yığıldı yere. Karga tulumba attılar kamyona, kesileceği günü beklemek üzere götürüldü uzaklara. Üstelik bütün bunlar ibadet kisvesi altında yapıldı. Müslümanlık'ta güçsüze işkence yapmak, hayvana eziyet etmek vardı da, bizim mi haberimiz yoktu. Kurbanlık böyle götürülüyordu mezbahaya. Benim bildiğim kurbanlıklara öpe koklaya bakılırdı. Canları acımasın diye söylenen hadisler, koyulan kurallar yok muydu?? Şimdi bu yapılan ibadet mi oldu. O hayvan pazarındaki vicdansızlara ne demeli.Hepsi yakmış birer sigara, sinema izler gibi hayvanın can çekişmesini izliyorlar. Asıl hayvan kim,işte bu soru geliyor aklıma. Güya sevap işleyecekler kurban kesip. Madem bu kadar dindarsın, ahirete de inanıyorsundur. Eee o zaman nasıl hakkını ödeyeceksin zavallıcığın. Zaten canını alacaksın, bari işkence etme. Ama bunları düşünecek fasulye kadar beyni yok ki.. Hani bir söz vardır ya imam osurursa cemaat ne yapar diye. İşte bu zihniyetin de imamı belli..Hayvanlların legal yollarla katledilmesine izin verecek bir yasa hazırlıyor şimdi. Yani cemaatten fazla birşey ummak lazım.Ama olan savunmasız hayvanlara oluyor















DEVAMINI OKU...

Ruh İkizimi Buldum

Yazan: Unknown Tarih: 19 Ekim 2012 Cuma 0 yorum


Narlıkapı çıkmazında doğmuş, Davutpaşa Çöp İskelesi'nde gençliğe adım atmış yağız bir Samatya delikanlısı. Belki de Cumhuriyet'in gördüğü son beyefendi. Bugün güne birlikte başladık.Etiler'deki muhteşem boğaz manzaralı evine konuk etti bizi. Eski bayramları anlattı. Ne de olsa bayram konusunda bir hayli deneyimli. Kendi deyimiyle; 91.5 yaşında, 183 bayram görmüş yaşayan tek insan.

Son yıllarda çıkardığı kitaplar, yazdığı makaleler ve çıktığı programlarla bir sempati paratoneri haline geldi Aydın Boysan. Ve gerçekten de göründüğü gibi. İçten, samimi ve kibar. Aslında Türkiyenin hatta dünyanın sayılı mimarlarından biri olsa da çoğu kişi onu sofra adabını yazan adam olarak tanıyor. Ama ben bu yazıda içki muhabbeti yapmayacağım. Aydın Boysan'ın neden son İstanbul beyefendisi olduğunu anlatacağım. Çook önceden randevulaştığımız üzere bu sabah saat 10'da evinde buluştuk.Kapı açıldığı an, sıcacık gülümsemesiyle karşıladı bizi. Yaklaşık 2 saat ropörtaj yaptık. Çocukluğunu, yaşadıklarını, özlemlerini ve hayal kırıklıklarını anlattı. Zaman zaman güçlü kahkahalar attı, zaman zaman derinlere daldı. Benim dikkatimi çeken ise gözleri oldu. Resmen yaşam fışkırıyordu gözlerinden. Söyleşi boyunca el ele oturduk. İnce belli kristal bardağından çay içerken bile her hareketinden nezaket akıyordu. Belki yaş olarak torunlarından bile küçüğüm ama hep siz diye hitap etti. Masaya oturmadan sandalyemi çekti, yanıma otururken önünü ilikledi. Yani bizim neslin pek de alışkın olmadığı bütün salon kurallarını yerine getirdi.

Bir de birlikte Beyoğlu turu atalım dedik. Apartmanın kapısına yaklaştıkça Aydın Boysan hızlanmaya başladı. Birden yardımcısı Mehmet Bey'in kolundan çıktı, bastonunu bir kenara koydu ve kapıyı açarak "önden bayanlar" dedi. En son birileri kaburgalarım kırıkken kapı tutmuştu bana. Aynı hareketi arabada da tekrarladı. Kapıyı açtı ve ben binip, yerleşene kadar bekledi. Etilerden, Beyoğlu'na kadar yine el ele gittik arabada. Klasik müzik dinledik, Tepebaşı'nın arka sokaklarındaki yıkık dökük tarihi yapıları inceledik. İlk durağımız Beyoğlu'ndaki Avrupa Pasajı'ydı.  Antik 1870 diye bir dükkanda kahve içtik. O denli nazik bir insan ki masadan kahvemi almama dahi izin vermedi, fincanı bana kendi uzattı. Ardından klasik cuma buluşması zamanı geldi. Aydın Boysan son 45 yıldır her cuma, Çiçek Pasajı'nda Sev-İç'te buluşuyor arkadaşlarıyla. Daha pasaja girerken kalabalık başına toplandı.Sarılanlar, öpenler, hal hatır soranlar...Kimseyi geri çevirmedi. Kadınlarla konuşurken kasketini çıkardı ve önünü ilikledi. O an anladım..Aradığım adam aslında Aydın Boysan'dı..Yani ruh ikizimi bulmuştum. Benim için eşini boşar mısın dedim..Aramızda çok yaş var dedi. 61 yaşın lafını mı yapıyorsun dedim. Anneniz hanımefendi kabul ederse gelip sizi isterim dedi. Böylece sözlenmiş olduk herhalde. Tam ayrılmak üzereydik ki, arkamdan seslendi.."Bizimkisi biraz kaza namazı gibi bir aşk olacak ama olsun,,geç olsun da güç olmasın.."

Ps1:Paint'teki başarısızlığımın farkındayım, gözlerim Sinem Kobal'ın ki gibi (o O) biri küçük biri büyük olmuş
Ps2:Bundan böyle her ay bir kere Aydın Boysan ile biraraya gelip söyleşi yapacağız ve buraya video olarak yükleyeceğim.
Ps3:Aydın Boysan'la bayram söyleşisini, bayramın ilk günü yazacağım, az sabırlı olun
DEVAMINI OKU...

İnsan

Yazan: Unknown Tarih: 15 Ekim 2012 Pazartesi 0 yorum

Ülkenin en ücra köşelerinde, birçok kişinin haritada yerini dahi gösteremeyeceği köylerde öğretmenlik yaptı. Askerlikten muaf olabilirsin, çürük raporu alabilirsin dediler, kabul etmedi..İran sınırında görev yaptı. Okuma yazma bilmeyen askerlere öğretmen, askerliğini yaptığı köydeki çocuklara abi oldu. Evde belki de çoluk çocuk açtı ama o askeriyenin verdiği maaşla onlarca çocuğun hayatlatında ilk kez çikolata tatmasını sağladı. Milyonlar ona tiyatrocu,üstad,emektar gibi birçok isim taktı.Ama aslında o bunların çok çok üstündeydi.Bütün vasıflarıyla gerçek bir insandı. Ve o insan 79 sene sonra bugün noktayı koydu herşeye. Sonbaharın sarı yapraklarıyla uçtu gitti bu diyarlardan. Adı Erol Günaydın..3 kızının babişkosu, Türkiye'nin en büyük tiyatrocularından biri.

Ramazanlarda meddah oldu,çocuk tiyatrolarında Nasreddin Hoca..Ama benim için çocukluğumun kahramanıydı ayı yogiye ses veren Erol Günaydın.Aslında belki de kötüleri yenen ayı yogi değil de Erol Günaydın'dı. Yüzlerce tiyaro oyunu sahneledi,diziler, filmler; hayatı hep sahne ışıklarının altında geçti. Ama ben onu hep iyi bir öğretmen,bütün imkanlarını iyilik için seferber etmiş biri olarak hatırlayacağım. 60 sene boyunca oyunculuğun tozunu attırdı.Kendisinin de dediği gibi bir filmde arkadan geçen şemsiyeli adam rolünü bile oscarlık performansla oynadı. Ancak 8 yıl boyunca çamurlu köy yollarında öğretmenlik yaptığını kimse bilmedi. Onun sayesinde, damı akan evlerden, en iyi üniversitelerde rektörlük koltuğuna kadar yükselen Akif'ten kimsenin haberi olmadı. Ya da 14 yaşında babası yaşında bir adamla evlendirilmek üzereyken, Erol Günaydın'ın hayatını kurtardığı ve bugün İzmir'de çok büyük bir hastanenin onkoloji anabilim dalı başkanı olan Feraye Hanım'dan kimseye söz etmedi. Bir takım ünlücüklerin yaptığı yardımı bağıra bağıra haykırdığı bu dönemde, Erol Günaydın hep sustu, kanatları altındaki onlarca kişiyi hep sakladı. İşte bu yüzden İNSANDI.
DEVAMINI OKU...

Gülmek Sana YAKIŞMIYOR

Yazan: Unknown Tarih: 13 Ekim 2012 Cumartesi 2 yorum

Gülmek bu kadar mı bir insana yakışmaz..Bu kadar mı ucuz ve adi görünür..Bu kadın gerçekten gülmekten soğutur insanı.Sonradan yapma dişleri ağzından her an fırlayacakmış gibi duruyor. Neye, kime ya da niçin güldüğü çoğu zaman belli olmuyor. Hani istemsiz gülme diye birşey vardır ya. Karşındaki gülünce ister istemez gülersin. En çokta tv izlerken olur, ekrandaki adam gülüyorsa fark etmeden sende gülersin. İşte Saba Tümer'i izlerken bende tam tersi oluyor. o güldükçe, ben sinirleniyorum. Kadını duvardan duvara çarpıp, ıslatıp ıslatıp dövmek istiyorum.
Şimdilerde sabah programı yapıyor. Her sabah 3 saat canlı yayını var. Eğer siniriniz kaldrırsa bir izlemeye çalışın.Programın 2 saat 45 dakikası anlamsız kahkahalarla geçiyor.

Bazı insanlar var ki bu kadının iğrenç gülüşünün hastası. Hatta geçen gün vapurda bir teyze çok güzel kadın falan diyordu. Teyze herhalde körlüğün bir adım gerisindeydi. Yoksa bu denli hastalıklı soluk bir benize, çarpık kalın bacaklara ya da değirmen gibi bir popoya güzel demesi imkansızdı.

Bir de programa gelen konukları aşağılamaya çalışmıyor mu?? Allahım...Sanırsın haspam kraliçe elizabetin kankası.. Daha unutmadık oğlun yaşındaki tüyü bitmemiş delikanlılarla oynaştığını..İki kuzeni aynı anda idare ettiğini.

İşin özü bu kadına uyuz oluyorum.Hatta bir odaya kapatıp, dinlenip dinlenip dövmek istiyorum. Umarım az önce City's Zara'da kafasına indirdiğim elbise askısı aklını biraz başına getirmiştir. Hanımefendi elimdeki pantolunu almaya çalıştı.Sanki o değirmenini benim 38 beden pantolona sokabilecekmiş gibi. Kadife pantolunu alamadı ama askısı kafasına çok yakıştı.






DEVAMINI OKU...

Feyşın Viik...Oooo Yeee

Yazan: Unknown Tarih: 9 Ekim 2012 Salı 0 yorum
Gençler geri sayım başladı hatta bitmek üzere. Yarın feyşın vik başlıyor. Ama davetiyeler çoktaan bitmiş..Kocası zengin vasıfsız karılar bütün koltukları doldurmuş..Yani benim Kasımpaşalı Mualla ablam, Balatlı Feraye teyzem ya da Kuştepeli Hursever amcam o defilelere katılamayacak.


Ancak telaşa mahal yok..Ben bütün atölyeleri gezdim, bütün provalaro izledim.Şimdi bu sene ne modadır ne değildir tek tek anlatacağım.

Bu sene kış, yaz havasında geçecek..Rengarenk etekler, ceketler dolapları dolduracak. Turkuaz,sarı,narçiçeği ve morun tonları oldukça moda. Tabi siyah-beyaz uyumu da her zamanki renk skalasının en üstünde.

Özellikle Atıl Kutoğlu'nun koleksiyonu karşısında bayılmamak için kendimi zor tuttum.Provayı izlerken, kendimi gökkuşağının altından geçiyormuş gibi hissettim. Kenarda köşede altın da aramadım değil hani. Uçuşan elbiseler, ipek şifon karışımı gömlekler ve kalın tokalı kemerler beni benden aldı.

Bu arada benim gibilere kötü bir haber var bu kış..Topuklar almış başını gitmiş..En kısası 10 sanim diyeyim, siz gerisini anlayın.Bu sene sağa sola devrilerek yürüyen çok avrat göreceğiz belli.

Trençkotlar herzaman ki gibi çok çok çok moda. Ama blazer ceketlerin geri dönmesi de, poposu büyüklere derin bir oh çektirecek gibi gözüküyor. Dilek Hanif, Cengiz Abazoğlu gibi modacılar ise klasiğe geri dönmüşler. Diz altı kalem etekler, dar kalıp pantolonlar ve üste cuk diye oturan ceketler özellikle çalışan kadınları bir hayli mutlu edecek.


Feyşın vike katılan yabancı tasarımcıların ortak özelliği ise gece gündüz farkını ortadan kaldırmış olmaları.. O kadar şık elbiseler tasarlamışlar ki, altına babet üstüne ceket giy işe git,,babetle topuklu ayakkabıyı değiştir, ceketi çıkarıp trençkot giy alemlere ak..O denli yani..

Bu arada ufak bir not, defilelerde giyilen kıyafetler genellikle atölyelerde % 70 indirimle satılıyor. Bir kez giyildikleri için defolu sayılıyorlar.

Kasımpaşalı Mualla ablam, Balatlı Feraye teyzem ve Kuştepeli Hursever amcam, umarım anlamışsınızdır.. Çarşıda pazarda sizi rüküş görüp, bizimla diyılsın demek istemiyorum.








DEVAMINI OKU...

Türkan Şoray Sorunsalı

Yazan: Unknown Tarih: 6 Ekim 2012 Cumartesi 0 yorum

Kimine göre sultan, kimine göre yeri doldurulamaz bir oyuncu, kimine görede zarafetin simgesi. Benim için ise saçı taranması gereken pasif bir kadın.

Türk sinemasına onlarca filmle adını yazdırdı..Tamam eyvallah..Ama ya sonra..Bir hiç..Koskoca bir hiç.. Dişe dokunur tek bir kelime bile kalmamış hafızalarda. Türkan Şoray denince akıllara gelen tek şey, usta kalemlerden çıkan kusursuz senaryoların replikleri.

Bugün Altın Portakal Film Festivali'nde ödül aldı SULTAN. Belediye başkanı "bu ödül gerçek bir CUMHURİYET kadınına gidiyor" diye yaptı anonsunu. Türkan Şoray pahalı elbisesiyle çıktı sahneye, bir iki laf geveledi elleri ve sesi titreyerek. Teşekkürler falan.. Madem gerçek bir CUMHURİYET kadınıydı, şöyle zülfiyare dokunacak birkaç kelime bekledim kendisinden. Malum büyük ihtimalle cumhuriyeti gören son nesil olacağız. Kendiside AYDIN,DEMOKRAT ve ÖZGÜRLÜKÇÜ bir sanatçı ya..Dedim yaşadığımız şu boktan günlere atıfta bulunarak, okkalı bir kaç laf eder.Ama nerdeeee. Kameralara baktı,titrek gülümsemesi ve dağınık saçları ile poz verdi.

Geçen gün bir söyleşisini okumuştum. Gerçek bir sanatçı elini taşın altına sokmalı diyordu. SULTAN sen ne zaman elini taşın altına sokacaksın. Mezara girdiğinde mi? Bu arada unutmadan Şoray "Sosyal Sorumluluk Ödülü"nü aldı..İroniye gel





DEVAMINI OKU...

Elini Anamdan Çek

Yazan: Unknown Tarih: 2 Ekim 2012 Salı 0 yorum
Hayatım boyunca iyelik eklerinden bu kadar nefret ettiğim hiç olmamıştı. Benim,senin,onun..Herhalde daha ilkokul sıralarında öğrendik çekim eklerini.Anlamını ise 2001'den bu yana çok daha iyi anlıyoruz.
Bu ülkede artık herşeyin tek bir sahibi var..Üstelik eleştiriye de hiç tahammülü yok zat-ı muhteremin. 25 şehit verilmiş, vali şehri tanıtma derdinde. Kilimler, kaymaklar, sucuklar çıkmış ortaya..Gülümseyerek poz veriyor kameraya.Haliyle sesler yükseliyor. Vatandaş tepkisini ortaya koyuyor. Ama hemen açıklama geliyor iktidar sahibinden. Ben VALİME gerekenleri söyledim.
Bu sadece bir örnekti. Ama her konuşmada aynı iyelik eki onlarca kez kullanılıyor. Benim bakanım, benim belediye başkanım, benim vatandaşım, benim ülkem.. Yani diyor ki, zat-ı şahane, herşey benim; iktidar benim, tercihler benim, sahip olduğunuz herşey benim. Ya kabul edin ya da siktirin gidin.
Zaten farkındayız herşey senin..Devran ne zaman döner bilinmez ama o ana kadar her şey senin. Çöpten çıkan oy pusulaları senin, gemicikler senin, hergün can veren gencecik delikanlıların vebali senin, devlet kasasından uçup giden milyon dolarlar senin..
Dün bir açıklama daha geldi USTADAN. Yine iyelik ekleri başroldeydi. Aynen şöyle diyordu. "TÜRKİYE'NİN BÜTÜN ANALARI BENİM ANAM".Tamam ulan herşey senin de, bari anamı bana bırak. Zat-ı muhterem elini anamdan çek.
DEVAMINI OKU...